Profesyonelin Günahları: #2. Nefret
Davranışlarımızı belirleyen duygular çeşitli olsa da, olumlu duygularımızın kökünde “sevmek", olumsuzlarınsa “sevmemek" var. Var oluşumuz, temelde bu iki duygudan besleniyor.
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük'te “sevgi”; insanı bir şeye veya kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye iten duygu diye tanımlanıyor. “Sevmek” kelimesi de, sevgi ve bağlılık duymak olarak. Buradan yola çıkarsak; nefret de, herhangi bir şeyi veya kimseyi sevmeme duygusunun fazlasıyla güçlenmiş ifadesinden başka bir şey değil. Ve ne yazık ki, bugün dünyada sevgiden çok nefret var. Dünyayı esir alan karanlık da, işte bu nefretten besleniyor.
Ünlü Rus yazar Anton Çehov, “Sevgi, dostluk ve saygı; herhangi bir şeye duyulan basit bir nefret kadar insanları birleştiremez.” demiş. Bugün dünyanın dört bir yanına yayılmış savaşların, kanlı terör eylemlerinin, inanç adına işlenen vahşi cinayetlerin, siyasi güç çatışmalarının arkasında, kendi fikirleri etrafında fanatikçe birleşmiş milyonlarca insan yok mu? Peki nefret insanları böyle kolayca birleştirirken, sevgi neden aynı etkiyi yaratamıyor? Örneğin, dünyadaki açlığı şu anda bitirmek gibi bir neredeyse ilâhi bir kudrete sahip 6 milyar insan, neden böylesine büyük bir amaç için bile birleşemiyor?
Belki de başkalarını yaşatmak için yapacağımız fedakârlıkların kendi var oluşumuzu tehdit edeceğini düşünüyoruz. Bu cümledeki “başkalarını yaşatmak” ifadesini, kendimizinkinden farklı fikirleri ya da hayat tarzlarını kabullenmek; “yapacağımız fedakârlıkların” ifadesini de, bunları kabullenmek için yapmamız gerekenler olarak algılarsanız, anlatmak istediğimi aklınızda daha net canlandıracaksınız.
Aynı örnekten devam edersek; dünya üzerindeki açlığı bitirmek için yıllık kazancımızın bir kısmından vaz geçmemiz gerektiğini düşünelim. Buna kalkışmadan önce aklımıza şöyle sorular geliyor: Acaba bu hesap doğru mu? (şüphe), peki bunca parayı kime emanet ediyoruz? (şüphe), diyelim dünyada açlık bitti; sonra ne olacak? (korku), kazancımın bir kısmını buna ayırmam benim için ne kadar riskli? (korku)...
Halbuki dünyadaki açlığı 20 yıl içinde tamamen sona erdirilebilmek için bu süre boyunca yılda 175 milyar USD maddi kaynak gerektiği hesaplanmış. Dünyanın (nominal bazda) toplam yıllık geliri 80 trilyon USD civarında. Yani, insan uygarlığı için dev bir utanç olan küresel açlığın tarihe gömülmesi için tek yapılması gereken, her yıl dünyanın toplam gelirinin sadece %0,2’sini bu işe ayırmak! Oysa yanıtını bilmediğimiz sorularımız (yani korkularımız) böylesine insani bir amaç için bile bir araya gelmemizi engelleyebiliyor.
Modern zamanların dâhi müzisyenlerinden olan, Imagine (Hayal et) adlı şarkısında, sevginin iktidarına duyduğu özlemle insanların kardeşliğine duyduğu inancı anlatmış John Lennon’u, (üstelik çok büyük bir hayranı olduğu halde) sadece Beatles, İsa’dan daha popüler dediği için öldüren Mark David Chapman acaba neden korkmuştu? Bir an için Lennon'un yukarıdaki cümlesinde olduğu gibi sahiden de Beatles'ın dünyada Hz. İsa’dan daha popüler olduğunu düşünelim. Bu durumda, Chapman'ı hayran olduğu bir insanı öldürecek kadar korkutacak şey sizce ne olabilir?
Montaigne, -şüphe duygusunun da kaynağında yer alan- korkunun bilinmeyenden kaynaklandığını söyler. İlk insanların, gökgürültüsü ve şimşekten korktuklarını düşündüğümüzde ona hak vermemek elde değil. Ünlü Amerikalı yazar H.P. Lovecraft, “En eski ve en güçlü duygu korkudur. En eski ve en güçlü korkuysa, bilinmeyene duyulan korkudur.” diyerek Montaigne’ye destek verir. Kim bilir; belki Lennon da, “Anlamadığın bir şeyden nefret etme.” derken, aslında anlamadığın bir şeyden korkma demek istemişti.
Star Wars serisinin Jedi Ustası Yoda, korkunun insanı karanlık tarafa götüren bir yol olduğunu, genç öğrencisi Luke Skywalker’a şu sözlerle anlatır: “Korku, karanlık tarafa götürür... Korku öfkeye, öfke nefrete, nefret de acıya götürür.” Sahiden de, her nerede acı varsa orada mutlaka korku, öfke ve nefret vardır.
Nikola Tesla, "Eğer nefretiniz elektriğe dönüşebilseydi, bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi.” demiş. Bence bu cümlede geçen "elektrik", anlayış ve sevgiden başka bir şey değil. Tesla'nın hakkı var; insanlığın aydınlanmasını sağlayacak ışık, gerçekten de bu dönüşümden gelecektir.
Tabi bu dönüşüm hiç kolay olmayacak... Zira tarihimiz boyunca, sevgimizi paylaşanlar yerine nefretimizi paylaşanlara daha kolay güvendik. Bugün de bu davranışımız değişmiş değil. Ancak aydınlanma çağına geçebilmek için "Eskiden akıllıydım; dünyayı değiştirmek istiyordum. Şimdi bilgeyim; kendimi değiştiriyorum.” diyen Mevlâna’ya ve “İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler. Eğer nefret etmeyi öğrenebiliyorlarsa, sevmeyi de öğrenebilirler.” diyen Mandela’ya kulak vermek zorundayız.
Bilmediğimiz, tanımadığımız, bambaşka sularda cesaretle yıkanma zamanı şimdi.
Bildiklerimizi unutup bilmediklerimize güvenme zamanı. Umut ve sevgi sıra almalı insanlık sahnesinde artık...
Martin Luther King, “Karanlık, karanlığı kovamaz; bunu yalnızca aydınlık yapabilir. Nefret, nefreti kovamaz; bunu ancak sevgi yapabilir.” diyor. Dünyamızı saran, nerede yaşarsak yaşayalım, istisnasız hepimizi boğan bu koyu nefret ve zifir karanlığı sonsuza dek ortadan kaldırmanın başka bir yolu da yok.
"Nefret, dünyada sayısız soruna neden oldu; ama tek bir sorunu bile çözemedi." diyen Maya Angelou'nun bilgeliğine güvenmek zorundayız.